yavuz sultan selim etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
yavuz sultan selim etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

21 Haziran 2009 Pazar

Yavuz Sultan Selim ve Şah İsmail

İran fethedilmeden önce İran ve Osmanlı devleti arasındaki gerginlik iyice büyümüştü. İran şahı Osmanlı Devleti�ni Anadolu�ya girmek ve elçiler göndererek hakaret etmek yoluyla savaşa tahrik ediyordu. Devletin başındaki padişah �Dünya padişahı� Yavuz Sultan Selim, bir taraftan Avrupa�yı düzenleme çalışmalarını sürdürürken bir de öbür taraftan İran çıkmıştı.Zaten yüce Sultan , İran�ı almayı önceden kafasına koymuştu fakat gerekli şartların oluşmasını bekliyordu. Şah İsmail�in maksadı sinir bozmaktan öte bir şey değildi.Nitekim Otluk beli savaşında Şah, birçok Avrupa kralı gibi eşyalarını savaş yerinde bırakıp tabanları yağlayacaktı.İşte bu zamanlarda bir gün Şah İsmail�in elçisi Osmanlı sarayına gelir.Şah tarafından Sultan Selim�e gönderilen hediyeyi getirdiğini söylemektedir.Elçi kabul edilir.Hediye paketi bir sandıktır.Padişah sandığın açılmasını emreder.Sandık açılır; içinde bir bohça vardır.Bohça açılır.İçinden bir bohça daha çıkar.O da açılır onun içinden bir bohça daha.Her bohçanın altından bir bohça daha çıkmaktadır.Böyle iç içe nerdeyse on beş bohça açılır.En sonunda en alttaki bohçada açılır ve ortalığa leş gibi pis bir koku yayılır.hediye diye gönderilen şey bir insan pisliğidir.
Yavuz Selim han hemen buna cevap olarak bir paket hazırlanmasını söyler.Aynı şekilde bir sandık hazırlanır ve gönderilir.Sandık şah İsmail�in huzuruna getirilir.Şah aslında kendi yaptığına benzer bir şey gönderildiğinden emindir ama yinede merak ettiğinden sandığı açtırır. Sandığın içinden aynı şekilde iç içe bohçalar çıkmaya başlar.En içteki bohça açıldığında ise başta şah olmak üzere herkes büyük bir şaşkınlığa uğrar.Çünkü çıkan mis kokusu içinde bir paket Türk lokumudur.Şah�ın yardımcısı paketi eline aldığında altından bir kağıt çıkar, kağıtta; �Herkes yediğinden ikram eder� yazılıdır.

Yavuz Sultan Selim'in Anısı 2

Osmanlı ordusu Mısır seferine gidiyordu.Üsküdar'dan hareket eden orduya ilk mola Gebze yakınlarında verildi. Ordunun geçtiği yollar bağlık bahçelik idi. Asmalar salkım salkım olgun üzümlerle elma ağaçları kırmızı elmalarla doluydu.Yavuz Sultan Selim Han:

"Acaba askerlerim sahibinden izinsiz üzüm ve elma koparıp yerler mi?" diye kendi kendine düşüncelere daldı.Bir müddet düşüncelerle tereddüt içinde kaldıktan sonra yeniçeri ağasını huzuruna çağırdı ve:

"Ağa Fermanımızdır.Bütün yeniçerilerin sipahi ve askerlerin heybeleri yoklansın. Heybesinden bir elma veya üzüm salkımı çıkan asker derhal huzuruma getirilsin." Diye emretti.

Yeniçeri ağası derhal harekete geçerek saatlerce askerlerin heybelerini araştırdı.Sultan Selim Hanın huzuruna çıkarak:

"Hünkarım! Askerlerin heybelerini araştırdık. İçerisinde üzüm veya elma bulamadık. Asmaları ve elma ağaçlarını inceledik koparılma izlerine rastlayamadık." dedi.Bu habere Sultan çok sevindi. Üzerindeki ağırlık ve zihnindeki düşünce kalkmıştı.Sonra ellerini açarak:

"Allah'ım! Sana sonsuz hamd ve senalar ederim. Bana haram yemeyen bir ordu ihsan eyledin. Eğer askerlerim içerisinde bir tek kimse sahibinden izinsiz bir tek meyve koparıp yese idi Mısır seferinden vazgeçerdim."

Dedi. Sonra yeniçeri ağasına :
"Ağa! Haram yiyen ordu ile beldelerin fethi mümkün olmaz" dedi...

Yavuz Sultan Selim'in Bİr Anısı

Yavuz Sultan Selim, birçok Osmanlı padişahı gibi sefere çıkacağı yerleri gizli tutarmış. Bir sefer hazırlığında, vezirlerinden biriısrarla seferin yapılacağı ülkeyi sorunca, Yavuz ona:
- Sen sır saklamayı bilir misin? diye sormuş. Vezir:
- Evet hünkarım, bilirim dediğinde, Yavuz cevabı yapıştırmış:
- Bende bilirim.

YaVuz Sultan Selim'in Beyiti

Sanma şâhım herkesi sen sâdıkâne yâr olur
Herkesi sen dost mu sandın belki ol ağyâr olur
Sâdıkâne belki ol bu âlemde dildâr olur
Yâr olur ağyâr olur dildâr olur serdâr olur
"Yavuz Sultan Selim Han"

Şiirin güzelliğinin yanında bir de şöyle dâhiyane inceliği varmış:

Sanma şâhım / herkesi sen / sâdıkâne / yâr olur
Herkesi sen / dost mu sandın / belki ol / ağyâr olur
Sâdıkâne / belki ol / bu âlemde / dildâr olur
Yâr olur / ağyâr olur / dildâr olur / serdâr olur



Yavuz Sultan Selim Han bu beyiti Şah İsmail'e yazmıştır. Hikayesi şöyledir:

Yavuz şiire, edebiyata ve satranç oynamaya meraklı biridir. Aynı şekilde Şah İsmail'de de bu özellikler vardır. Sarayında ünlü şairleri barındırır ve çok iyi satranç oynar. Bunu bilen Yavuz Şahın şahın bu özelliğinden yararlanmak ister. Tebdili kıyafetle (gezgin bir abdal kılığında) şahın ülkesine gider. Hanlarda , Kervansaraylarda satranç oynayarak önüne geleni yener. Haber şaha ulaşır. Şah der ki çağırın birde benimle oynasın. Yavuz, Şah'ı da yener. Şah sinirlenir ve Yavuz'a der ki: " sen edep nedir bilmez misin? Hiç şahlar mat edilir mi?" Elinin tersiyle Yavuza bir tokat atar. Şahın kızdığını anlayan Yavuz onu yücelten şiirler okumaya başlar. İşte şahın huzurundan ayrılırkende bu şiiri okur. Ancak Şah İsmail hala onun Yavuz Sultan Selim olduğunu anlamamıştır.

Yavuz yediği tokatın acısını unutmaz. Birkaç sene sonra Çaldıran'da Şah İsmail'i yener ve ona bir mektup gönderir. Mektupta o günkü tokadın acısını aldığını söyler ve ilave eder: " atacaksan tokadı böyle atacaksın. "

Aslında Yavuz bütün olanları şiirinde Şaha anlatmış ancak Şah anlamamıştır. Herkesin dost olmayacağını bir gün böyle kişilerin karşısına serdar olarakta çıkabileceğini söylemiştir. Güven üzerine yazılan son derece güzel bir beyit